Babür İmparatorluğu’nun Haşmetli Kalbi: Delhi Cuma Mescidi (Jama Masjid)

Hindistan’ın tarihi ve hareketli başkenti Delhi’nin kalbinde, “Eski Delhi” olarak bilinen tarihi Şahcihanabad şehrinin en hakim noktasında, kırmızı kumtaşından bir tepe gibi yükselen anıtsal bir yapı durur: Cuma Mescidi (Jama Masjid). Babür İmparatorluğu’nun en parlak döneminde, Tac Mahal’i de yaptıran büyük hükümdar Şah Cihan tarafından inşa ettirilen bu eser, sadece Hindistan’ın en büyük ve en önemli camisi değil; aynı zamanda bir cihan imparatorluğunun gücünü, zenginliğini ve estetik anlayışını yansıtan son büyük mimari şaheserdir. Üç devasa kapısı, iki zarif minaresi ve üç beyaz mermer kubbesiyle, Eski Delhi’nin siluetine 400 yıldır hükmetmektedir.

Bir Cihan İmparatorunun Son Büyük Eseri

Cuma Mescidi’nin öyküsü, 17. yüzyılın ortalarında, Babür İmparatoru Şah Cihan’ın Yamuna Nehri’nin kıyısında yeni bir başkent kurma vizyonuyla başlar. Şahcihanabad adını verdiği bu yeni başkentin merkezine, gücünün siyasi simgesi olan Lal Qila’yı (Kızıl Kale) ve ruhani simgesi olacak bu devasa Cuma Mescidi’ni yerleştirmiştir. 1650-1656 yılları arasında, binlerce işçi ve sanatkarın emeğiyle inşa edilen cami, imparatorluğun dört bir yanından gelen cemaati Cuma namazlarında bir araya getirecek ana mabet olarak tasarlanmıştır.

Babür Mimarîsinin Gücü ve Zarafeti

Cuma Mescidi, Babür mimarisinin tüm karakteristik özelliklerini en anıtsal ölçekte sergiler.

Kırmızı ve Beyazın Asil Uyumu: Yapının en belirgin özelliği, Babür mimarisinin imzası olan kırmızı kumtaşı ve beyaz mermerin muhteşem bir ahenkle bir arada kullanılmasıdır. Caminin duvarları, minareleri ve devasa giriş kapıları imparatorluğun gücünü simgeleyen kırmızı kumtaşından yapılırken, saflığı ve ruhaniyeti simgeleyen üç büyük kubbesi ve bazı cephe süslemeleri beyaz mermerdendir.

Yüksek Bir Platform Üzerindeki Hakimiyet: Cami, şehre hakim bir tepe üzerinde, yerden yaklaşık 10 metre yüksekliğinde, devasa bir taş platform üzerine inşa edilmiştir. Bu platforma, üç yönden anıtsal merdivenlerle çıkılır. Bu tasarım, camiyi şehrin karmaşasından ayırarak ona kutsal ve erişilmesi gereken bir anıt kimliği kazandırır.

Devasa Avlu ve Anıtsal Plan: Üç büyük giriş kapısından geçildiğinde ulaşılan devasa avlu, aynı anda 25.000 kişinin ibadet edebileceği kadar geniştir. Ortasında bir şadırvan bulunan bu avlu, cemaati batı yönündeki ana ibadet mekanına hazırlar.

Üç Kubbe ve İki Minare: Ana ibadet mekanının üzerini, siyah mermer şeritlerle süslenmiş, Babür üslubunun karakteristik özelliği olan üç adet soğan formlu beyaz mermer kubbe örter. Yapının iki köşesinden göğe yükselen, 40 metre yüksekliğindeki iki zarif minare ise kırmızı kumtaşı ve beyaz mermer şeritlerle süslenmiştir. Bu minarelerin tepesinden, tüm Eski Delhi’nin ve Kızıl Kale’nin manzarası seyredilebilir.

Hindistan’ın Kalbindeki Yeri

İmparatorluğun Cuma Camisi: Cuma Mescidi, inşa edildiği günden Babür İmparatorluğu’nun sonuna kadar, padişahın ve saray erkanının Cuma namazlarını kıldığı, imparatorluğun en önemli dini ve törensel merkezi olmuştur.

Babür Üslubunun Zirvesi: Tac Mahal’den sonra, Şah Cihan döneminin en büyük ve en önemli mimari projesidir ve Babür mimarisinin ulaştığı son zirveyi temsil eder.

Yaşayan Bir Anıt: Bugün sadece tarihi bir anıt değil, aynı zamanda Delhi’nin ve Hindistan’ın en önemli, en kalabalık ve en faal Müslüman ibadethanelerinden biridir.

Delhi Cuma Mescidi’nin anıtsal merdivenlerini tırmanıp devasa avlusuna adım atmak, bir imparatorluğun en haşmetli dönemine tanıklık etmek ve farklı kültürlerin bir araya gelerek yarattığı eşsiz bir estetik anlayışın içinde kaybolmaktır.