Direkler Ormanında Bir Cuma Vakti: Afyonkarahisar Ulu Camii

Afyonkarahisar’ın sarp kalesinin gölgesinde, tarihi kent dokusunun içinde, dışarıdan bakanı sadeliğiyle karşılayan ancak içine gireni bir anda bambaşka bir dünyaya götüren bir mabet bulunur: Afyonkarahisar Ulu Camii. Halk arasında sıkça “Kırk Direkli Cami” olarak da anılan bu yapı, Anadolu Selçuklu ahşap işçiliğinin ve kalemkârlık sanatının günümüze ulaşan en nadide ve en iyi korunmuş örneklerinden biridir. Kapısından içeri adım atmak, adeta rengarenk bir direkler ormanında, asırların biriktirdiği bir huzurun içine dalmak gibidir.

Sahipata’nın Mirası, Kırk Direğin Sırrı

Caminin tarihi, Anadolu Selçuklu Devleti’nin son dönemlerine ve beyliklerin kuruluş yıllarına, 13. yüzyılın sonlarına uzanır. Cami, ünlü Selçuklu veziri Sahip Ata Fahrettin Ali’nin oğlu olan Sahibataoğulları Beyliği’nden Nusreddin Hasan tarafından 1272-1277 yılları arasında inşa ettirilmiştir. Yapının ahşap işçiliğindeki ustalığı ise kitabesinde adı geçen ahşap ustası (Neccâr) Emir Hac Bey’e aittir.

“Kırk Direkli” ismi, iç mekandaki sütun sayısından gelir. Türk kültüründe “kırk” sayısı, genellikle çokluğu ve bereketi ifade eder. Bu isim, caminin içindeki sütunların yarattığı yoğun ve etkileyici atmosferi mükemmel bir şekilde tanımlar.

Ahşabın Sanata Dönüştüğü Mekân

Afyonkarahisar Ulu Camii’nin mimarisi, “dışı kale, içi saray” tanımına tam olarak uyan bir yapıya sahiptir. Dışarıdaki yalın taş duvarlar, içerideki zenginliği gizleyen mütevazı bir perdedir.

Direkler Ormanı ve Mukarnas Başlıklar: Caminin en çarpıcı özelliği, ibadet mekanını dokuz sahına (nefe) ayıran ve tavanı taşıyan 40 adet ahşap sütundur. Bu sütunları benzersiz kılan ise başlıklarıdır. Genellikle taş mimaride görmeye alışık olduğumuz, üç boyutlu sarkıt bezemeler olan “mukarnas” tekniği, burada ahşaba inanılmaz bir ustalıkla uygulanmıştır. Her bir başlık, kendi başına bir sanat eseridir ve ahşap oymacılığının sınırlarını zorlar.

Rengarenk Kalem İşi Süslemeler: Caminin ruhunu yansıtan bir diğer unsur ise sütunları, başlıkları, tavan kirişlerini ve konsolları bezeyen kalem işi süslemelerdir. Kök boyalarla yapılmış bu bezemelerde, dönemin Selçuklu sanat zevkini yansıtan geometrik desenler, bitkisel motifler (rumî ve palmetler) ve yazılar bulunur. Kırmızı, lacivert ve sarı tonlarının hakim olduğu bu renk cümbüşü, 750 yıllık bir estetik anlayışını bugüne taşır.

Ahşap Tavan ve Kirişler: Sütunların üzerinde, yine tamamen ahşaptan yapılmış düz bir tavan bulunur. Tavanı oluşturan ana kirişler ve bu kirişlerin üzerine yerleştirilen daha küçük ahşap paneller, hem mühendislik hem de estetik açıdan kusursuz bir uyum sergiler. Sütun başlıklarını birbirine bağlayan kirişlerin eşkenar dörtgen şeklinde yerleştirilmesi, yapıya özgü bir detaydır.

Anadolu’daki Yeri ve Önemi

Afyonkarahisar Ulu Camii, Anadolu mimarlık tarihindeki özel yerini birkaç önemli noktaya borçludur:

Ahşap Cami Geleneğinin Zirvesi: Beyşehir Eşrefoğlu ve Sivrihisar Ulu Camii ile birlikte, Anadolu’daki ahşap direkli ve ahşap tavanlı camiler geleneğinin en anıtsal ve en iyi korunmuş temsilcilerinden biridir.

Ahşap Oymacılığı ve Kalemkârlık Müzesi: Yapı, 13. yüzyıl ahşap oymacılığı (neccârlık) ve bezeme (kalemkârlık) sanatlarının adeta yaşayan bir müzesi niteliğindedir.

Mimari Tezat: Dış cephesindeki yalınlık ile iç mekânındaki sanatsal zenginlik arasındaki güçlü tezat, Selçuklu mimarisinin sürprizli ve etkileyici yönünü ortaya koyar.

Kesintisiz İbadet: Yaklaşık 750 yıldır Afyonkarahisar’ın merkez camisi olarak hizmet vermeye devam etmesi, onun sadece mimari bir anıt değil, aynı zamanda yaşayan, nefes alan bir mekan olduğunun kanıtıdır.

Afyonkarahisar Ulu Camii’ne yapılan bir ziyaret, sadece tarihi bir mekanı görmek değil, aynı zamanda ahşabın fısıltısını dinlemek, renklerin dilini çözmek ve yüzlerce yıl öncesinden gelen bir estetik ve inanç dünyasına tanıklık etmektir.