Safevî Sanatının Mücevher Kutusu: Şeyh Lütfullah Camii

İsfahan’daki Nakş-ı Cihan Meydanı’nın doğu kanadında, Ali Kapı Sarayı’nın tam karşısında, komşusu İmam Camii’nin anıtsal ve heybetli duruşunun aksine, son derece mütevazı boyutlarda ama bir o kadar da kusursuz bir zarafete sahip bir yapı durur: Şeyh Lütfullah Camii. Minaresi ve avlusu olmayan bu eşsiz eser, halka açık bir Cuma camisi değil; Safevî hanedanının, özellikle de saraydaki kadınların özel ibadetleri için tasarlanmış bir kraliyet şapelidir. Krem rengi kubbesi, dünya sanat tarihinin en mükemmel örnekleri olarak kabul edilen çinileri ve içindeki meşhur “tavus kuşu” ışık oyunuyla bu cami, Safevî sanatının ulaştığı en rafine ve en şiirsel noktadır.

Bir Şahın Alime Hürmeti, Bir Sarayın Mahrem Mabedi

Şeyh Lütfullah Camii, Safevî İmparatorluğu’nun en büyük hükümdarı Şah I. Abbas tarafından 1603-1619 yılları arasında inşa ettirilmiştir. Caminin adanma öyküsü, onun özel statüsünü açıklar. Şah Abbas, o dönemde Lübnan’dan İran’a davet ettiği, dönemin en büyük Şii alimlerinden olan ve aynı zamanda kayınpederi olan Şeyh Lütfullah’a büyük bir hürmet duyardı. Cami, bu büyük alimin İsfahan’da ders vermesi ve ikamet etmesi için, onun adıyla inşa edilmiştir.

Ancak yapının asıl işlevi, Ali Kapı Sarayı’nda yaşayan şahın ve özellikle de haremindeki kadınların özel ibadetlerini yapabilmeleriydi. Rivayete göre, bir zamanlar meydanın altından sarayla camiyi birbirine bağlayan gizli bir tünel bile bulunuyordu. Bu mahrem işlevi, caminin neden geleneksel cami formlarından bu kadar farklı olduğunu da açıklar.

Mimaride Zarafetin ve Işığın Şiiri

Şeyh Lütfullah Camii’nin her bir detayı, sanatsal bir mükemmellik arayışının ürünüdür.

Minaresiz ve Avlusuz Cami: Halka açık bir Cuma namazı kılınmadığı ve cemaate ezanla çağrı yapma gereği olmadığı için, caminin minaresi ve büyük bir cemaati toplayacak bir avlusu yoktur. Bu eksiklik, aslında onun en belirgin kimliğidir.

Krem Rengi Kubbenin Büyüsü: Caminin en ayırt edici özelliklerinden biri, alışılmış firuze renkli Safevî kubbelerinin aksine, gün ışığında rengi pembeye ve altın sarısına dönen, soluk krem ve bej tonlarındaki alçak kubbesidir. Üzerini bir ağ gibi saran lacivert renkli arabesk (bitkisel) desenler, bu mütevazı kubbeye inanılmaz bir zarafet katar.

İç Mekân: Çini Sanatının Zirvesi: Caminin içi, kelimenin tam anlamıyla nefes kesicidir. Duvarlar, yerden kubbeye kadar, sanat tarihçileri tarafından dünyanın en kaliteli ve en sanatsal mozaik fayan (moarraq) çinileri olarak kabul edilen eserlerle kaplıdır. Sarı ve altın tonlarının hakim olduğu bu çiniler, içeriye sıcak, ilahi bir ışık yayar.

Tavus Kuşu Işığı: Caminin en meşhur sırrı, kubbesinin tam merkezindeki kafesli pencereden içeri süzülen ışığın yarattığı optik oyundur. Günün belirli saatlerinde, bu ışık huzmesi kubbenin iç yüzeyinde, adeta bir tavus kuşunun kuyruğunu andıran, pırıltılı bir desen oluşturur. Bu, mimarın ışığı bir tasarım unsuru olarak ne kadar deha seviyesinde kullandığının kanıtıdır.

Gizemli Giriş Koridoru: Meydandan caminin içine doğrudan girilmez. Ziyaretçiler, önce loş ve kıvrımlı bir koridordan geçerek ana ibadet mekanına ulaşır. Bu “kırık” giriş, hem içerideki kutsal mekanın mahremiyetini korumak hem de meydanın ekseniyle kıblenin ekseni arasındaki farkı yumuşak bir geçişle çözmek için tasarlanmıştır.

Nakş-ı Cihan Meydanı’nın İncisi

Şeyh Lütfullah Camii, meydandaki diğer anıtsal yapılarla karşılaştırıldığında, gücü veya büyüklüğüyle değil, kusursuzluğu, zarafeti ve sanatsal derinliğiyle öne çıkar. O, bir imparatorluğun siyasi gücünü sergileyen İmam Camii’nin yanında, o imparatorluğun ruhunun ve estetik zevkinin ne kadar incelikli olabileceğinin kanıtıdır.

Şeyh Lütfullah Camii, bir ibadethaneden çok, ışığın, rengin ve geometrinin şiire dönüştüğü, ziyaretçisini dünyevi olandan koparıp manevi bir tefekkür haline sokan, eşsiz bir sanat tapınağıdır.