Gelenek ve Geleceğin Buluştuğu Kubbe: Marmara İlahiyat Fakültesi Camii

İstanbul’un Anadolu yakasında, Üsküdar’ın hareketli dokusu içinde yer alan Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii, ilk bakışta ziyaretçisini alışılmışın dışında bir formla karşılar. Ne klasik Osmanlı mimarisinin birebir tekrarı ne de gelenekten tamamen kopuk bir modernizmin ürünüdür. Bu yapı, Selçuklu’nun kündekârî sanatından ve eski Türk mimarisinin kırlangıç kubbe tekniğinden ilham alarak, geleneğin ruhunu en modern teknolojiyle yeniden yorumlayan, nefes kesici bir başyapıttır. Adeta bir gül gibi katman katman açılan kubbesiyle, sadece bir ibadethane değil, aynı zamanda çağdaş mimarinin ve İslam sanatının geleceğine dair umut veren bir manifestodur.

21. Yüzyılda Geleneği Yeniden Yorumlamak

2015 yılında tamamlanan ve bir ilahiyat fakültesinin kalbine yerleştirilen bu cami, Klasik Osmanlı mimarisi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Mimar Muharrem Hilmi Şenalp’in imzasını taşır. Caminin konumu ve tasarımı, onun sadece bir ibadet mekanı değil, aynı zamanda bir ilim ve kültür merkezinin kalbi olma misyonunu yansıtır. Mimarın amacı, tarihi taklit etmek yerine, tarihin içindeki o derin geometrik ve felsefi özü yakalayıp, onu 21. yüzyılın diliyle ve teknolojisiyle yeniden ifade etmektir. Sonuç, hem köklerine derinden bağlı hem de şaşırtıcı derecede yenilikçi bir eserdir.

Mimaride Bir Kündekârî Rüyası

Caminin mimarisi, özellikle kubbe tasarımıyla dünya mimarlık literatürüne girmiş, ezber bozan bir anlayış sunar.

Devrimci Kubbe: Kırlangıç Tekniği ve Kündekârî Sanatı: Caminin en büyüleyici unsuru olan kubbesi, yekpare bir kabuk değildir. Bunun yerine, eski Türk mimarisinde kullanılan “kırlangıç kubbe” (ahşap kirişlerin üst üste bindirilerek tavanı oluşturduğu teknik) ve Selçuklu sanatının zirvesi olan “kündekârî” (çivisiz ve tutkalsız, birbirine geçen geometrik ahşap parçalar) sanatından ilham alır. Çelik ve camdan üretilmiş devasa dilimler, bir merkezden başlayarak, birbirinin üzerine binen bir sarmal hareketle gökyüzüne doğru yükselir. Bu tasarım, kubbenin adeta nefes alıp veren, açılan bir çiçek veya dönen bir evren gibi görünmesini sağlar.

Işığın Dansı: Bu katmanlı kubbe tasarımının en büyülü sonucu, ışığı kullanma biçimidir. Güneş ışığı, kubbeyi oluşturan dilimlerin arasından ve tepedeki aydınlık fenerinden süzülerek, günün her saatinde iç mekanda farklı bir ışık ve gölge oyunu yaratır. Bu dinamik ışık, mekana sürekli değişen, canlı ve ruhani bir atmosfer kazandırır.

Dairesel Form ve Kozmik Sembolizm: Cami, dairesel bir ana plan üzerine kurulmuştur. Bu form, İslam felsefesindeki vahdet (birlik) ve sonsuzluk kavramlarına bir göndermedir. Cami, altında yer alan kütüphane, sergi salonu ve diğer sosyal mekanlarla birlikte, bir meydanın merkezinde yükselerek, ibadetin hayatın merkezinde olduğu fikrini mimari dille ifade eder.

Çağdaş Cami Mimarîsindeki Yeri

Gelenekle Diyalog: Marmara İlahiyat Fakültesi Camii, geleneği bir dekorasyon unsuru olarak değil, bir tasarım prensibi olarak ele alır. Klasik formları kopyalamak yerine, onların arkasındaki matematiksel ve felsefi özü soyutlayarak modern bir yapıya dönüştürür.

“Üçüncü Yol” Örneği: Neo-Osmanlı (taklitçi) ve radikal modernist cami tasarımları arasında, geleneği yeniden üreten, özgün ve çağdaş bir “üçüncü yol”un mümkün olduğunu kanıtlayan en başarılı örneklerden biridir.

Uluslararası Takdir: Yapı, tamamlandığı günden bu yana hem Türkiye’de hem de uluslararası mimarlık çevrelerinde büyük ilgi ve takdir görmüş, 21. yüzyılın en önemli dini yapılarından biri olarak kabul edilmiştir.

Marmara İlahiyat Fakültesi Camii, ziyaretçisine sadece bir mekân değil, aynı zamanda bir fikir sunar: Geçmişin bilgeliği, geleceğin teknolojisiyle birleştiğinde, ortaya hem ruha dokunan hem de akla hayranlık veren eserler çıkabilir.