Bir Sultanın Sığınağı ve Saltanatının Simgesi: Yıldız Hamidiye Camii

İstanbul’un Beşiktaş ilçesinde, bir zamanlar imparatorluğun kalbinin attığı Yıldız Sarayı’nın yanı başında, kendine has mimarisi ve zarafetiyle bir yapı yükselir: Yıldız Hamidiye Camii. Osmanlı İmparatorluğu’nun son büyük imparatorluk camisi olan bu eser, sadece bir ibadethane değil; aynı zamanda banisi olan Sultan II. Abdülhamid’in kişiliğinin, siyasi dehasının, güvenlik endişelerinin ve estetik anlayışının bir yansımasıdır. Alışılmışın dışındaki Neo-Gotik esintili tasarımı ve sarayla olan bütünleşik yapısıyla, 600 yıllık bir geleneğin son halkasını temsil eden, hüzünlü ve bir o kadar da asil bir anıttır.

Son Hakanın Cuma Mabedi

Yıldız Hamidiye Camii, Sultan II. Abdülhamid tarafından 1884-1886 yılları arasında, imparatorluğun baş mimarı Sarkis Balyan’a inşa ettirilmiştir. Sultan Abdülhamid, babası ve amcasının aksine Boğaziçi’ndeki saraylar yerine, daha korunaklı olan Yıldız Sarayı’nı kendine ana ikametgâh ve idare merkezi olarak seçmişti. Cami de sultanın her Cuma, “Cuma Selamlığı” adı verilen resmi törenle saraydan çıkıp halkla buluşarak namaz kılması için bu saray kompleksinin bir parçası olarak tasarlanmıştır. Bu nedenle caminin mimarisi, sadece estetik kaygıları değil, aynı zamanda bir suikast girişimine karşı padişahın güvenliğini en üst düzeyde tutma amacını da yansıtır. Nitekim 1905 yılında Ermeni komitacılar tarafından padişaha karşı düzenlenen bombalı suikast girişimi, tam da bu caminin önünde gerçekleşmiş, ancak sultanın törenden birkaç dakika gecikmeyle çıkması sayesinde başarısız olmuştur.

Neo-Gotik ve Oryantalist Bir Sentez

Yıldız Hamidiye Camii’nin mimarisi, 19. yüzyılın sonlarında popüler olan eklektik (karma) üslubun en özgün örneklerinden biridir.

Yüksek Konum ve Anıtsal Merdiven: Cami, güvenlik amacıyla yüksek bir platform (subasman) üzerine oturtulmuştur. Ana ibadet mekanına geniş ve anıtsal bir merdivenle çıkılır. Bu tasarım, yapıya heybetli ve korunaklı bir hava verir.

Hâkim Unsur: Hünkâr Kasrı: Yapıda en az cami kadar dikkat çeken unsur, giriş cephesinin büyük bir bölümünü kaplayan Hünkâr Kasrı’dır (Padişah Köşkü). Padişahın dinlenmesi, yabancı elçileri kabul etmesi ve töreni izlemesi için tasarlanan bu köşk, dönemin en lüks sivil mimari örneklerinden biridir.

Neo-Gotik ve Oryantalist Detaylar: Caminin mimarisinde, Balyan ailesinin önceki eserlerindeki Barok ve Ampir üsluplarından farklı olarak, Neo-Gotik ve Oryantalist (Doğulu) unsurlar bir aradadır. Pencerelerin sivri kemerli formları, cephedeki süsleme detayları ve özellikle minarenin şerefesindeki kafes işçiliği Gotik mimariden izler taşır.

Yıldızlı Kubbe: Kare planlı ve tek kubbeli olan caminin iç mekanı, son derece zengin bir süslemeye sahiptir. Kubbenin tam merkezine, Yıldız Sarayı’na bir gönderme olarak, altın yaldızla işlenmiş bir yıldız motifi yerleştirilmiştir. Lacivert zemin üzerine serpiştirilmiş diğer yıldızlar, adeta bir gökyüzü tasviri yaratır.

Tek ve Özgün Minare: Caminin tek minaresi, yivli gövdesi ve Gotik bir kuleyi andıran mukarnas yerine kafes bezemeli şerefesiyle, klasik Osmanlı minarelerinden tamamen ayrışır.

Son İmparatorluk Camisi

Bir Geleneğin Sonu: Yıldız Hamidiye Camii, Osmanlı hanedanı tarafından İstanbul’da inşa ettirilen son büyük selatin (sultan) camisidir. Bu özelliğiyle, Fatih Sultan Mehmed ile başlayan anıtsal imparatorluk camileri geleneğinin son halkasıdır.

Bir Sultanın Mimari Portresi: Cami, Sultan II. Abdülhamid’in dindar kişiliğini (cami), modern ve Batılı zevkini (Neo-Gotik üslup), güvenlik takıntılarını (korunaklı tasarım) ve saltanatının adını (Yıldız Sarayı’na gönderme) tek bir yapıda birleştiren mimari bir portre gibidir.

Yıldız Hamidiye Camii, sadece bir mimari eser değil; bir imparatorluğun son büyük döneminin ruhunu, bir sultanın kişisel dünyasını ve tarihin en çalkantılı anlarını içinde barındıran, son derece anlamlı ve özel bir yapıdır.