Sarayın Gölgesindeki Zarif Dua: Dolmabahçe (Bezmialem Valide Sultan) Camii

İstanbul Boğazı’nın kıyısında, Dolmabahçe Sarayı’nın anıtsal kapısıyla Saat Kulesi’nin arasında, bir sarayın zarafetini ve bir ibadethanenin ruhaniyetini birleştiren eşsiz bir yapı yükselir: Dolmabahçe Camii. Resmi adıyla Bezmiâlem Valide Sultan Camii, sadece bir cami değil; 19. yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’nun Batılılaşan estetik anlayışının, Balyan ailesinin mimari dehasının ve bir valide sultanın hayırseverliğinin en somut ve en güzel örneklerinden biridir. Sarayın ayrılmaz bir parçası olarak tasarlanan bu yapı, adeta saray ahalisinin Boğaz’ın mavisine karşı ettiği zarif bir duanın taşa dönüşmüş halidir.

Bir Valide Sultan’ın Vasiyeti, Bir Sultanın Tamamladığı Eser

Caminin inşası, Sultan Abdülmecid’in annesi, hayırseverliğiyle tanınan Bezmiâlem Valide Sultan tarafından 1853 yılında başlatılmıştır. Ancak Valide Sultan, bu zarif eserin tamamlandığını göremeden vefat etmiştir. Annesinin bu vasiyetini yerine getirmek isteyen oğlu Sultan Abdülmecid, caminin inşaatını devralmış ve 1855 yılında tamamlatmıştır. Bu nedenle cami, hem bir valide sultanın adını hem de bir sultanın annesine olan vefasını taşır. Caminin mimarı, Dolmabahçe Sarayı’nın da mimarı olan, imparatorluğun ünlü mimar ailesinden Garabet Amira Balyan’dır.

Saray Mimarîsinin İbadethanedeki Yansıması

Dolmabahçe Camii, bağımsız bir yapıdan çok, Dolmabahçe Sarayı’nın denize bakan cephesini tamamlayan estetik bir unsur olarak tasarlanmıştır. Bu nedenle mimarisi, sarayın görkemini yansıtan eklektik (karma) bir üsluba sahiptir.

Ampir ve Barok Zarafeti: Yapı, dönemin Avrupa mimarisinde popüler olan Ampir, Barok ve Neo-Klasik üslupların bir sentezidir. Klasik Osmanlı mimarisinin kütlesel ve ağır duruşunun yerini, burada daha hafif, daha süslü ve daha zarif bir anlayış almıştır.

Göğe Yükselen İnce Minareler: Caminin en dikkat çekici özelliklerinden biri, gövdesi yivli, son derece ince ve uzun iki minaresidir. Bu minarelerin asıl sürprizi ise şerefeleridir. Geleneksel mukarnas (sarkıtlı) bezemenin yerini, burada bir Antik Yunan sütun başlığını andıran, oyma akantus (kenger) yaprakları almıştır. Bu, Batılı üslupların ne denli incelikli bir şekilde uyarlandığının en güzel kanıtıdır.

Saat Kulesini Andıran Hünkâr Kasrı: Caminin caddeye bakan tarafında, yapıya bitişik olarak inşa edilmiş olan iki katlı Hünkâr Kasrı (İmparatorluk Pavyonu), adeta ayrı bir yapı gibi durur. Padişahın ve saray erkanının kullanımı için tasarlanan bu bölüm, yuvarlak hatları ve kuleyi andıran formuyla dikkat çeker.

Işıltılı İç Mekân: Caminin iç mekânı, dış cephesindeki zarafeti aratmayacak bir zenginliğe sahiptir. Boğaz’ın ışığını içeri taşıyan devasa, yuvarlak kemerli pencereler, kırmızı somaki mermerleri, değerli taşlarla süslü mihrap ve minber ile bolca kullanılan altın varak bezemeler, mekana adeta bir saray salonunun ışıltısını ve zenginliğini verir.

Boğaziçi Siluetindeki Yeri

Saray Camileri Geleneği: Dolmabahçe Camii, 19. yüzyılda ortaya çıkan ve padişahın yaşadığı sarayın hemen yanı başında inşa edilen daha küçük ölçekli, zarif “saray camileri” geleneğinin en anıtsal örneğidir.

Balyan Ailesinin İmzası: Cami, Garabet Balyan’ın ve Balyan ailesinin, Osmanlı’nın son dönem estetiğini şekillendiren özgün üslubunu en iyi yansıtan eserlerden biridir.

Boğaz’ın Vazgeçilmez Parçası: Dolmabahçe Sarayı, Saat Kulesi ve caminin oluşturduğu üçlü kompozisyon, bugün Boğaziçi’nin en çok bilinen ve en çok fotoğraflanan manzaralarından birini oluşturur.

Dolmabahçe Camii, bir imparatorluğun değişen yüzünü, bir annenin vasiyetini ve bir mimar ailesinin dehasını, Boğaz’ın en güzel noktasında bir araya getiren, mimari ve tarihin iç içe geçtiği eşsiz bir mücevherdir.