Ayasofya’ya Nazire Bir Gök Mâbedi: Sultanahmet Camii (Mavi Cami)

İstanbul’un tarihi kalbinin tam merkezinde, bin beş yüz yıllık bilge komşusu Ayasofya ile asırlardır sessiz bir sohbet halinde olan, altı zarif minaresiyle gökyüzüne uzanan bir yapı durur: Sultanahmet Camii. Batı dünyasında daha çok içini süsleyen çinilerin renginden dolayı “Mavi Cami” (Blue Mosque) olarak bilinen bu eser, Mimar Sinan sonrası Klasik Osmanlı mimarisinin son büyük şaheseridir. Genç bir padişahın büyük rüyası olarak inşa edilen bu cami, sadece bir ibadethane değil, aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünü, zarafetini ve sanattaki iddiasını tüm dünyaya ilan eden anıtsal bir bildiridir.

Genç Bir Sultanın Büyük Rüyası

Caminin inşası, 17. yüzyılın başlarında, henüz 19 yaşındayken tahta çıkan ve dindarlığıyla bilinen Sultan I. Ahmed’in en büyük arzusuydu. Ataları gibi kendi adını taşıyacak ve ebediyete kadar yaşayacak bir selatin camisi yaptırmak isteyen padişah, yer olarak imparatorluğun en prestijli noktasını, Bizans saraylarının bulunduğu, Ayasofya’nın tam karşısındaki alanı seçmiştir. Bu, hem atalarına bir saygı duruşu hem de Ayasofya’nın görkemine bir nazire (cevap) niteliği taşıyan cüretkâr bir karardı. Cami, Mimar Sinan’ın en yetenekli öğrencilerinden olan ve sedefkârlıktaki ustalığıyla bilinen Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa tarafından 1609-1616 yılları arasında, yedi yıllık bir çalışmayla tamamlanmıştır.

Mimarinin Zirvesinde Bir “Meydan Okuma”

Sultanahmet Camii, mimari olarak Mimar Sinan’ın klasik üslubunu takip ederken, getirdiği yenilikler ve cüretkâr tasarımıyla ondan ayrışır.

Altı Minare Efsanesi: Caminin en çok tartışılan ve en bilinen özelliği, altı minareli olmasıdır. O güne dek altı minareye sahip tek kutsal yapı Mekke’deki Kâbe olduğu için bu durum, İslam dünyasında bir saygısızlık olarak yorumlanmıştır. Rivayete göre mimar, padişahın “altın minare” emrini yanlış anlayıp “altı minare” olarak inşa etmiştir. Ancak daha kuvvetli rivayete göre bu, padişahın bilinçli bir tercihidir. Genç padişah, bu büyük tartışmayı, Mekke’deki Mescid-i Haram’a yedinci bir minare hediye ederek sonlandırmış ve Kâbe’nin üstünlüğünü yeniden tescil ettirmiştir.

Klasik Planın Görkemi: Cami, Mimar Sinan’ın “çıraklık eseri” Şehzade Camii’nde mükemmelleştirdiği “merkezi kubbenin dört yarım kubbe ile desteklendiği” plan şemasına sahiptir. Ancak Sedefkâr Mehmed Ağa, bu planı daha büyük ve daha ferah bir ölçekte uygulamıştır. İç mekân, devasa fil ayakları (payeler) üzerinde yükselen ana kubbenin etrafındaki yarım kubbelerle kademe kademe genişleyerek, muazzam bir bütünlük ve anıtsallık hissi yaratır.

“Mavi Cami”: Çininin Büyüsü

Camiye dünyaca ünlü “Mavi Cami” unvanını kazandıran şey, iç mekânını bir cennet bahçesi gibi süsleyen 20 bini aşkın İznik çinisidir.

İçeride, özellikle üst kat mahfillerinde ve kubbe eteklerinde kullanılan çinilerdeki hakim mavi renk, 260 pencereden süzülen ışıkla birleşerek mekana adeta uhrevi, göksel bir atmosfer kazandırır.

Bu çinilerin üzerinde lale, sümbül, karanfil gibi geleneksel çiçek motiflerinin yanı sıra, selvi ağaçları gibi cenneti tasvir eden desenler yer alır. Sultanahmet Camii, dünyadaki en zengin ve en görkemli İznik çinisi koleksiyonuna sahip yapıdır.

İstanbul’un Kalbindeki Yeri

İmparatorluğun Vitrini: Sultanahmet Camii, konumu ve mimarisiyle, başkentin en merkezi noktasında imparatorluğun vitrini olarak tasarlanmıştır. Yabancı elçileri, seyyahları ve misafirleri ilk karşılayan ve onlara Osmanlı’nın gücünü gösteren anıttır.

Sinan’dan Sonraki Zirve: Klasik Osmanlı mimarisinin son büyük ve anıtsal örneğidir. Mimar Sinan’ın açtığı yolda ilerleyen bir kuşağın ulaşabildiği en son zirveyi temsil eder.

Global Bir Simge: Bugün Ayasofya ile birlikte oluşturduğu eşsiz siluet, sadece İstanbul’un değil, tüm Türkiye’nin en bilinen ve en çok fotoğraflanan sembolüdür.

Sultanahmet Camii, genç bir padişahın büyük bir inançla ve özgüvenle inşa ettirdiği, Ayasofya ile altı asırdır tatlı bir rekabet içinde olan, İstanbul’un gök mavisi gerdanlığıdır.