Antik Kentin Üzerinde Yükselen Beylik Şaheseri: İsa Bey Camii

İzmir’in Selçuk ilçesinde, bir zamanlar dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Tapınağı ile İncil’de adı geçen St. Jean Bazilikası’nın arasında, tarihin en verimli topraklarından birinde eşsiz bir yapı yükselir: İsa Bey Camii. Bu cami, Anadolu Beylikleri döneminin sadece en önemli eseri değil, aynı zamanda Selçuklu mimari geleneğinden Osmanlı mimarisine geçişin en somut ve en zarif köprüsüdür. Farklı medeniyetlerin kalıntıları üzerine kurulmuş bu yapı, asimetrik planı, zengin taş işçiliği ve anıtsal avlusuyla ziyaretçilerini adeta bir zaman tüneline sokar.

Bir Beyliğin Güç ve Zarafet Sembolü

14. yüzyılın ikinci yarısında, Anadolu Selçuklu Devleti’nin dağılmasının ardından bölgede hüküm süren Aydınoğulları Beyliği, gücünün ve zenginliğinin zirvesindeydi. Bu beyliğin en önemli hükümdarlarından biri olan İsa Bey, başkenti Selçuk’a (o zamanki adıyla Ayasuluk) kalıcı bir mühür vurmak amacıyla 1374-1375 yıllarında bu camiyi inşa ettirmiştir. Caminin mimarı, Şamlı (Dımaşıklı) Ali bin Müşeymeş’tir. Mimarın Şam kökenli olması, yapının mimarisinde klasik Selçuklu ve Beylikler dönemi tarzının yanı sıra, Emevi ve Zengi mimarisinden (özellikle Şam Emeviyye Camii’nden) izler taşımasının en önemli sebebidir.

Asimetrinin ve Sentezin Mimarisi

İsa Bey Camii’ni diğer çağdaşı yapılardan ayıran en temel özellik, alışılmışın dışındaki mimari tasarımı ve farklı gelenekleri bir potada eritmesidir.

Anıtsal Avlu ve Batı Cephesi: Caminin en etkileyici bölümü, batı cephesindeki anıtsal giriş kapıları ve revaklı (sütunlu galerili) avlusudur. Cephedeki pencerelerin farklı boyut ve şekillerde olması, mermer işçiliğinin zenginliği ve iki farklı renkteki kesme taşların kullanımı, cepheye inanılmaz bir hareketlilik ve görkem katar. Bu cephe, adeta bir saray cephesi gibi tasarlanmıştır.

Şam Etkisi ve Asimetrik Plan: Cami, enlemesine dikdörtgen ve avlulu bir plana sahiptir. Ancak plan, tam bir simetri göstermez. Özellikle biri yıkılmış olan iki minaresinin konumu ve avlunun tasarımı, mimarın Şam Emeviyye Camii’nden ilham aldığını, ancak bunu kendi özgün yorumuyla birleştirdiğini gösterir.

Zengin Taş İşçiliği ve Devşirme Malzeme: Yapının her köşesinde, Selçuklu taş oymacılığının en güzel örneklerini görmek mümkündür. Geometrik desenler, bitkisel motifler ve mukarnaslarla süslü kapı ve pencereler göz alıcıdır. Bunun yanı sıra mimar, caminin inşasında yakın çevredeki antik Efes kentinden ve Artemis Tapınağı’ndan getirilmiş çok sayıda sütun, başlık ve mermer bloku “devşirme” (spolia) malzeme olarak kullanmıştır. Bu durum, yapıyı aynı zamanda bir medeniyetler buluşması haline getirir.

Çinili Mihrap: Caminin mihrabı, turkuaz ve lacivert çinilerle süslenmiş olup, Beylikler dönemi çini sanatının günümüze ulaşan nadide örneklerinden biridir.

Selçuklu’dan Osmanlı’ya Geçişin Köprüsü

İsa Bey Camii, mimarlık tarihindeki önemini birkaç kilit noktaya borçludur:

Beylikler Döneminin Zirvesi: Aydınoğulları Beyliği’nin gücünü ve sanatsal seviyesini gösteren, günümüze ulaşmış en büyük ve en önemli yapıdır.

Mimari Bir Köprü: Klasik Selçuklu mimarisinin anıtsal ve süslü taçkapı geleneğini devam ettirirken, avlulu ve çok üniteli planıyla erken dönem Osmanlı camilerine (Bursa Ulu Camii gibi) ilham kaynağı olmuştur. Bu nedenle Selçuklu’dan Osmanlı’ya geçiş döneminin en kritik halkası olarak kabul edilir.

Kültürel Sentez: Şamlı mimarının getirdiği Emevi etkisi, Selçuklu sanat geleneği ve antik Efes’ten alınan devşirme malzemelerle, farklı kültürleri bünyesinde başarıyla sentezleyen kozmopolit bir eserdir.

Anadolu’nun İncisi: Efes Antik Kenti, Meryem Ana Evi ve St. Jean Bazilikası gibi dünya çapında öneme sahip yapıların yanı başında, Anadolu Türk mimarisinin gücünü ve zarafetini temsil eden bir inci gibi parlar.

İsa Bey Camii, sadece bir ibadethane değil, aynı zamanda tarihin en büyük medeniyetlerine ev sahipliği yapmış bir coğrafyada, yeni bir gücün ve estetik anlayışın doğuşunu müjdeleyen, taştan bir manifestodur.